25 Ağustos 2010 Çarşamba

Devam

Devam edecek gibiyiz.
ne de olsa biz biriz.
takipte kalın (:

30 Haziran 2010 Çarşamba

arthur ve aforizmaları.




* Birbirlerini en çok teshir edenler, birbirlerini en çok itmam edenlerdir.

* En büyük bilgelik şu andan zevk almayı hayatın en büyük amacı kılmaktır, çünkü tek gerçek budur, başka her şey düşünce oyunudur. Ama bunun en büyük budalalığımız oldugunu da söyleyebiliz, çünkü yalnızca kısa bir süre için var olan ve bir rüya gibi kaybolan içinde bulunduğumuz bu an asla ciddi bir çabaya değmez.

* Gerçek tekeşlilik taraftarları nerede? Hepimiz anlık yaşıyoruz ve çoğumuz sürekli çokeşliyiz. Ve her erkek pek çok kadına ihtiyaç duyduğu için birden fazla kadını geçindirmesinin onun sorumluluğu olmasından daha adil bir şey olamaz...

* Dünyanın özü kötüdür. Yapılması gereken en iyi şey yaşam istencini reddetmektir.


insan, garip insan, büyük insan: Arthur Schopenhauer.


dahasını istiyorsanız: BURASI.

27 Haziran 2010 Pazar

Kan-Adım.

"beyaz peri, kanadım düştü yerlere.
uçur beni hiç görmediğim yerlere.
seni istediğimde hep burdasın ya; yüzün güneş, ellerin sımsıcak.
içimde bir yerde değirmenler var; uzakta onlar.
gel desem gelir misin?
görmeden bilir misin?
soluk yüzün ne kadar güzel aslında..."

geçen gece bir yere davetliydim. ne yapacağım hiç belli değildi, dağınık bir zamanım vardı. fakat kaleiçinden onu aradım, "geliyorum" dedim.
türkay otelin yerine banka ve dersane yapmışlar.
üzücü.

o eve gittim, film izlemedik. gerekmezdi de zaten.
film tadındaydı her şey, kısa film tadında.
wow oynamadık biz, bundan dolayı mutluyum.
tartışmadık, ters düşmedik biz, bu canımın bir yanıydı.
gülümsedik, elele yürüdük, nefes aldık biz.
özeldi, güzeldi, rengarenkti, umut dolu ve ilgi çekiçiydi.
"ismin çok güzel..."
ve resmin...

o gecenin sabahında, yukardaki şarkıyı dinledim, yolda yürürken, devinirken, düşünürken.
gülümsedim..

Yine birlikteydik ve yine gülüyorduk inadına.

Ben insanların geceleri sadece pişmanlıkları için üzüldüklerini düşünürüm hep, ben onunla doya doya yaşadım her şeyi, gerektiği gibi, belki de fazlasıyla o yüzden sanırım gündüzleri gecelere nazaran daha çok üzülüyorum hep. Sezyum çok da haklı sayılmazmış aslında ya da ben gerçekten çok başındayım daha. Onunla yapılan güzel şeyler hep başını ağrıtırmış, beynin patlayacak gibi olurmuş, gözlerin dolarmış. Birlikte gittiğiniz her yerden bir daha geçerken canın yanarmış. 2hafta önce olması lazım İzmir'deydim otobüse son anda binmeme rağmen tek kişilik yer bulup oturdum biraz sonra bir dede bindi kalkıp yer verdim ve ona kitlendim elinde hastane raporları vardı gözlüğünü takıp onları inceliyordu ben de onunla birlikte inceledim diyabeti varmış uzun uzun sonuçlara baktı sonra katlayıp ceketinin cebine koydu göz göze geldik gülümsedim o da bana gülümsedi dedeme o kadar çok benziyordu ki yanından bir dakika bile ayrılmak istemedim. Gözlerim doldu yine boynuna sarılıp uzun uzun öpmek istedim dede gibi kokuyordu zaten, dedem gibi. İneceğim yeri geçmemize rağmen inmedim o dede inene kadar. İnmesine yardım ettim hatta onunla birlikte inip oradan evime yürüyerek gittim. Yürürken dedemi düşündüm onu ne kadar özlediğimi yeniden ve yeniden hatırladım. Eve gidince fotoğraflarına bakıp biraz daha ağladım. Ağlamaktan yorulup uykuya daldım. Bütün gece benimleydi kaleiçindeki evinde bahçedeki şezlonga uzanmış ben de kucağında yatıyordum 3 yaşlarındaydım bana fıkralar anlatıyor, beni gıdıklıyordu. Yanaklarım ve karnım ağrıyarak uyandım rüyamdan her zamanki gibi yine birlikteydik ve yine gülüyorduk inadına..

25 Haziran 2010 Cuma

Yoklama.

Bugün gerçekten fena yağmur yağdı buralara. Isparta işte, iklimine küfretmekten bıkmadığım memleket.
Okuldaydık, hoca zaten birsaatyirmidakika bekletti bizleri. Bir ikinci öğretim öğrenci için sabah 8de kalkıp okula gidip birsaatyirmidakika beklemek nedir bilir misiniz? işkence.
Ve kendileri, önceki derste vermiş oldukları kağıttan birkaç şeklin çizilmesini söyleyip gitti. Birsaat kadar sonra geri gelip "ders bitmiştir, yoklamayı imzalayabilirsiniz." dedi. şaka gibi.
Bize hiçbir şey katmayan bir gün daha.
Daha sonra sınıftan Serhat, Ozan ve Doğukan ile çarşıya indik. Fakat şöyle ilginç bir şey var. birsaattir yağmayan yağmur, biz fakülteden çıktığımızda tekrar kendini belli etti. Ve güçlendi.
Çarşıdaki iddaa mekanı olan markete girip yarım saat durmamıza sebep oldu. Bütün bunlar baş gösterdiği sırada YOkan evdeydi, yatıyordu, hastaydı. Fakat yoklamada imzası vardı. Evet oluyor arada.
Neyse, konu dağılmadan; kuponlar yapıldı. Yağmurun hafiflemesi beklendi. Olmadı.
Ulaşbey tarafından 2 kupon yapıldı, birindeki 3 maçtan 2si tuttu, fakat İsviçre yatırdı. Ulaşbey'in canı yandı. İsviçreli futbolculara çakı ile dalmak için elinde bir çok haklı gerekçe ve hak mevcut -işaret ve orta parmağın arasındaki boşluktan kısa ise taşımak yasalmış, tayyip beyde de var.-

Herneyse; yağmur hafiflemedi. Serhat ile aynı istikamete gittiğimiz için başladık yağmur altında koşaradım gitmeye. Yoldan şemsiye aldık(500 metre yol için), ne yesek muhabbetine "evlerde yeriz hacı, dışarda pahalı oluyor. her gün de Burger King olmaz." sözleriyle nokta koyuldu. Ayrıldık.

Eve girdim, YOkan ayakta idi. Yemek sipariş ediyordu, ben de istedim aynından: Whooper Cheese.

Akşam Serhat'ın evde yemek yaparken bir yandan da Vadi Hanım'a mesaj yazdığımdan kafam karıştı, dalgınlıkla içinde kızgın yağ olan tavanın içindeki yabancı maddeyi elimle aldım. Elim fena yandı, iki parmağım. Daha sonra Vadi Hanım ile telefonda konuşurken, telefonu kapatırken "Sana Öpüyorum" dedim. Evet, delirdim, kafam yandı.
YOkan, Serhat, Murat ve ben King oynadık, batağı yarım bıraktık.
Babalarımızdan, hayattan, futboldan konuştuk.
Dağıldık.
Şimdi evdeyim ve evet, hala sıkılıyorum.
Ve tekrar evet, bunu boşu boşuna yazdım. Sadece zaman geçsin diye.
Şimdi YOkan'a How I Met Your Mother izleyiş işinde yardım edeyim biraz.

"...kimler varmış içimde yoklama yaptım.
deliler çıktı, cellatlar bir de şeytanlar."

Görüşmek Üzere...

Vadi Hoşgeldi.

Evine Hoşgeldin Vadi.

Sana bol sütlü bir kahve hazırlıyorum. Otur ve dinlen.
( :

Let's start from beginning.

Vadi ben. Vadi Tınay. 1991 şubat ayında İstanbul'da zaman zaman haklı küfürler ettiğim bu dünyaya gelmiş bulunuyorum. Beykoz'daki Paşabahçe Hastanesi'nde doğduğumdan dolayı nüfus kağıdımda Kadıköy yazmaktadır ancak orayı hala sevsem de hiç orada yaşamadığım için hala yadırgamaktayım. İlk yılları Esentepe ve Gayrettepe olmak üzerede İstanbul'daki pek şaşalı çocukluk günlerim babamın İstanbul'daki işleri batırmasıyla Antalya'da o kadar da renkli olmayan bir şekilde devam etti. 5 yaşında anasınıfını okuduktan sonra ilkokula başlayınca zorluk çekeceğimi düşündükleri için bir sene de yan sınıfta oyuncaklarımla oynamaya devam edip 14 güzel senemi Antalya Koleji'nde geçirdim. Çok iyi de oldu çok hoş da oldu çok güzel arkadaşlıklar edindim geleceğim adına çok yararlı bilgiler edindim hayatı öğrendim. Belki de bu yüzden bu kadar dönme aşkım. Evet şuan İzmir Üniversitesi'nde İngilizce Öğretmenliği okuyorum. İkinci sınıfa geçtim bursumu kaybetmedim yaz okuluna kalmadım ve alttan ders almadım ilk vizelere kadar kafam rahat. Aslında şuan her yazdığım cümleye birsürü açıklama yapıp yazıyı çok uzun hale getirebilirim ama kendimi tutmaya çalışıyorum. Ulaş haklıymış boşuna ben yazamam dememeliymişim.